Şüphesiz, biz size tâbi idik; şimdi siz, bizden Allah’ın azabından herhangi bir şeyi önleyebiliyor musunuz?

 

وَبَرَزُوا لِلّٰهِ جَم۪يعًا فَقَالَ الضُّعَفٰٓؤُ۬ا لِلَّذ۪ينَ اسْتَكْبَرُٓوا اِنَّا كُنَّا لَكُمْ تَبَعًا فَهَلْ اَنْتُمْ مُغْنُونَ عَنَّا مِنْ عَذَابِ اللّٰهِ مِنْ شَيْءٍۜ قَالُوا لَوْ هَدٰينَا اللّٰهُ لَهَدَيْنَاكُمْۜ سَوَٓاءٌ عَلَيْنَٓا اَجَزِعْنَٓا اَمْ صَبَرْنَا مَا لَنَا مِنْ مَح۪يصٍ۟ ﴿٢١

Onların tümü toplanıp Allah’ın huzuruna (kıyamette) çıktılar da zayıflar büyüklük taslayanlara (müstekbirlere) dedi ki: “Şüphesiz, biz size tâbi idik; şimdi siz, bizden Allah’ın azabından herhangi bir şeyi önleyebiliyor musunuz?” Dediler ki: “Eğer Allah bize doğru yolu gösterseydi biz de sizlere doğru yolu gösterirdik. Şimdi yakınsak da, sabretsek de farketmez, bizim için kaçacak hiç bir yer yoktur.” (İbrahim / 21)

“Bütün insanlar Allah’ın huzuruna çıktılar.”

Yalanlayan tağutlar ve ezilmeyi, aşağılanmayı kabul eden zayıflardan oluşan taraftarları, beraberlerinde de şeytan… Sonra, peygamberlere inanan ve iyi işler, yapan mü’minler, hep birlikte, görünebilecekleri şekilde Allah’ın huzuruna çıktılar… 

Zayıflar, düşünce, inanç ve hedef açısından kişisel özgürlüklerinden feragat edip müstekbirlere ve tağutlara uyruk olmak suretiyle yüce Allah’ın insanlara bahşettiği en belirgin insani özelliklerini ayaklar altına alan Allah’ın egemenliği yerine Allah’dan başka birtakım kullara boyun eğen, o kulların egemenliğini seçen kimselerdir. Zayıflık mazeret değildir, aksine suçtur. Yüce Allah hiç kimsenin zayıf, güçsüz olmasını istemez. O, bütün insanları güç-kuvvet bulacakları himayesine girmeye çağırıyor. Çünkü güç, kuvvet tümüyle Allah’a aittir. Yüce Allah hiçbir insanın kendi isteği ile ya da istemeyerek özgürlüğünden vazgeçmesini istemez, -çünkü insanın en belirgin özelliği ve onur kaynağı özgürlüğüdür-. Hiçbir maddi kuvvet, -ne olursa olsun- özgürlük isteyen, insani onurunu ayaklar altına almayan, bir insanı köleleştiremez. Bu kuvvetler en fazla insanın bedenine sahip olabilirler, ona işkence edip cezalandırabilirler, zincire vurup hapsedebilirler. Ama insanın vicdanına, ruhuna ve aklına hiç kimse sahip olamaz hapsedemez, aşağılayamaz. Sahibi kendi eliyle vicdanını, ruhunu ve aklını hapse, zillete teslim etmediği sürece…

“Eğer Allah bizi doğru yola iletseydi, biz de sizi doğru yola erdirirdik.” Neye dayanarak bizi kınıyorsunuz. Burada onlar doğru yolda ya da eğri yolda olmayı yüce Allah’a bağlıyorlar. Daha önce yüce Allah’ı ve gücünü inkâr ettikleri, yüce Allah’ın karşı konulmaz ve ezici gücünü hesaba katmayan bir tavırla zayıflara karşı üstünlük tasladıkları halde yüce Allah’ın gücünü itiraf ediyorlar. Aslında onlar işi Allah’a bağlamakla sapma ve saptırmanın sorumluluğundan kaçmak istiyorlar. Oysa yüce Allah sapıklığı emretmez. Nitekim yüce Allah şöyle buyurmaktadır. “Allah kötülük işlemeyi emretmez.” (Araf Suresi 28) 

FİZİLALİL KUR’AN

Gerçekte bütün insanlar her an Allah’ın huzurundadırlar, fakat bunun farkında değildirler. Fakat Hüküm günü “Hakimler Hakimi” Allah’ın önünde toplandıklarında, her an O’nun huzurunda bulunduklarını anlayacaklardır. O denli ki onların yaptıkları her şey, düşündükleri ve istedikleri her şey Allah tarafından bilinmektedir.

İşte şu anda cehennemde, ateşin içinde aynı azabı paylaşan insanların tartışmalarını, birbirlerini suçlamalarını dinliyoruz. Zayıflar ve güçlüler, yönetenler ve yönetilenler…

Demek ki bu iki grup da cehennemdedir. Demek ki mustaz’-afların, zayıfların zayıflığı onları kurtaramayacaktır. Davar sürüsü gibi idarecilerinin kanunlarına itaat etmek zorunda kalmış bu insanların, ne yapalım? Biz güçsüzdük, zayıftık, gücümüz kuvvetimiz yoktu, elimizden bir şey gelmiyordu demeleri onları kurtaramayacaktır. Çünkü Allah onlara akıl vermişti, Allah onlara irade vermişti. Seçme hürriyeti vermişti Allah onlara. 

Allah için bu âyetler ışığında kendimizi bir kontrol edelim. Burada anlatılan büyüklenenler, müstekbirler siyasal önderler olabilirler, dinî önderler olabilirler, yöneticiler, Allah yasalarını kaldırıp onun yerine kendi yasalarını hakim kılanlar olabilir. Eğer insanlar bunların arzularının Allah’ın kitabına ve Resûlünün Sünnetine uygun olup olmadığını araştırmadan, tahkik etmeden bunlara tabi olurlar ve efendim ne yapalım işte büyüklerimiz hayat diye, din diye bunları sundular biz de kabul ettik. Bu konuda bizim her hangi bir suçumuz yoktur. Eğer bir suç varsa, bir suçlu varsa gerçek suçlu onlardır demeye kimsenin hakkı yoktur. 

Başka şeye benzemez, bu dindir, hayattır. Efendim filân hoca dedi ben de yaptım. Falan zât öyle buyurdu ben de uyguladım demek yarın bizi kurtarmayacaktır. Dinimizi kendimiz öğrenmek zorundayız. Allah bize de akıl vermiştir. Allah’ın bize verdiği bu akıllarımızı birilerinin cebine sokmaya ve körü körüne onların peşine takılmaya hakkımız yoktur. Her birerimiz kendi dinimizi öğrenmeye çalışırken eğer bir kısım yerleri anlayamamışsak o zaman elbette bizden bir adım ileride o konuda bilgi sahibi insanların bilgilerine müracaat edebiliriz.

BASAİRUL KUR’AN

Başa dön tuşu