BERZAH HAYATINI DÜNYEVÎLEŞTİRMEK

 

Akideyi Zedeleyen Sapmalar Üzerine

Bu mesele akaid noktasında çok derin ve dikkatle ele alınması gereken bir konudur. Bahsedilen şey, sıradan bir tasavvur yahut basit bir ihtilaf değil; doğrudan peygamberlik makamının, berzah âleminin mahiyetinin ve tevhid inancının sınırlarının tartışıldığı bir meseledir. Dolayısıyla bu konuda dengeli bir değerlendirme yapmak gerekir.

1. Peygamber Efendimiz’in (s.a.v) Kabirde Hayatta Oluşu Meselesi

Bu konuda Ehl-i Sünnet ulemasının genel kanaati şudur:

Peygamberler kabirlerinde hayattadır; bu hayat, berzahî bir hayat olup dünya hayatı gibi değildir; ama sıradan müminlerin kabir hayatından da üstündür.
Bu hayat, ruhun bedenden ayrıldıktan sonra Allah’ın lütfu ve ikramıyla devam eden, bizim maddî kıstaslarımızla tam olarak idrak edemeyeceğimiz bir diriliktir.

Delil:

“Allah yolunda öldürülenleri ölü sanmayın; bilakis onlar diridirler, Rableri katında rızıklandırılmaktadırlar.”
(Âl-i İmrân, 169)

Bu ayet şehitler içindir. Peygamberler ise şehitlerden üstündür. Dolayısıyla onların da diriliği bu ölçekte, hatta daha yüksek bir ikram seviyesinde kabul edilir.

Bu hayat hissî ve hakikî bir diriliktir; ancak bu, dünyevî sorumluluklarla mukayyed bir hayat değil, bir ikram ve izzet halidir. Yani dünya hayatı gibi yemek, içmek, evlenmek, çalışmak gibi fiillerden arındırılmış; ama Allah katında değerli ve mübarek bir berzah hayatıdır.

2. Ancak Mesele Nereye Sapıyor?

Bazı çevrelerde şu tür ifadeler açıkça dile getirilmektedir:

Peygamber Efendimiz kabirde hanımlarıyla cinsel ilişkide bulunmaktadır.

Dünya hayatındaki gibi şehvetle yaşamaktadır.

Bu tür sözler, Kur’an, sünnet, akıl ve edep dairesinde asla kabul edilemez.

Hele ki, bu ifadeler kendisini “ilim ehli” olarak takdim eden, ekranlarda boy gösteren, halk arasında “Cübbeli Hoca” diye bilinen bir şahsın dilinden dökülüyorsa, sorun sanıldığından çok daha vahimdir.

Peygamber Efendimiz’in berzah hayatına dair “cinsel ilişki” gibi bir ifade kullanmak, sadece edebe değil, Peygamberimize de (s.a.v.) ihanettir. Bu söz, Allah Resulü’nü sıradan bir ölü gibi göstermekten de öte, kabri bir “haz mekânı” gibi kurgulamak ve berzah âlemini fanteziye alet etmektir.

Böyle bir ifade, ne Kur’an’ın temel öğretilerine, ne sahih sünnet anlayışına, ne de Ehl-i Sünnet akaidine uygundur. Bu tür bir söz, hikmetten nasipsiz, ilimden kopuk, edepten mahrum bir dildir. Ve onu dillendirenlerin hâlâ hürmet görmesi, Müslümanların hurafe karşısında bağışıklığını kaybettiğini, bâtılı hak gibi benimseme sınırına sürüklendiğini ve kalplerine biriken pasın basiretlerini nasıl körelttiğini acı biçimde göstermektedir. Bu söylem ne vahyin ruhuna ne de sünnetin çizgisine yakışır; ama maalesef çağımız, hak ile bâtılı ayırt etme yeteneğini de yitirmiştir.

3. Problem Nerede Başlıyor?

“Eğer kabirdeki hayat, dünya hayatı gibidir” denirse, o zaman:

Bedensel hazlar, cinsel ilişkiler, dünya düzenindeki fiiller berzah hayatına da teşmil edilir.

Bu teşmil, beraberinde şu tür sapmaları doğurur:
“Madem o hayatta bu kadar aktif, o hâlde bize yardım da eder; ondan istenir; şifa dileriz, rızık bekleriz.”

İşte bu sapma, zamanla şirke giden yolun taşlarını döşer.

4. Ne Demeliyiz? Orta Yol Nedir?

Peygamberimiz (s.a.v), kabir hayatında diridir. Bu dirilik:

Dünya hayatına benzemez; berzahîdir.

Mübârektir, şereflidir, ümmetin selamını işitecek derecede bir ikramdır.

Ancak dünya yükümlülükleri, dünyevî hazlar, cinsel fiiller, beşerî ihtiyaçlar bu hayatın parçası değildir.

Aşırılığa kaçmak (hurafe), inkâra kalkışmak (vehhâbîlik) bu dengeyi zedeleyen iki uçurumdur.

5. Sonuç: Tevhid Garipleşirse Hurafe Hüküm Sürer

“Peygamberimiz hayattadır” diyerek O’na beşerî zaaflar isnat etmek,
“Ölüdür” diyerek O’nun mübarek varlığını sıradanlaştırmak;
İkisi de akaid açısından uçurumdur.

Ne kabre taparız, ne Peygamberimize (s.a.v.) iftira atarız.
Ne O’nu sıradan bir ölü biliriz, ne de ilâh gibi tasavvur ederiz.

Biz, O’nu sevmekle şereflenmiş bir ümmetiz.

O sevgi:

Bizi şirke değil, tevhide götürür.

Aklı yitirmeye değil, imanı diriltmeye çağırır.

İfratın bataklığına değil, itidalin nuruna taşır.

Çünkü O, tevhidin davetçisidir.
Adıyla şirk kurulmaz, aşkıyla put yapılmaz.

O’nun izinde yürümek, Allah’a kul olmakla mümkündür;
O’na iftira atmakla değil.

Kadir Bekil

İSLAMİ HABER “MİRAT”  -YOUTUBE- 

YAZARIN DİĞER YAZILARINA ULAŞMAK İÇİN BURAYA TIKLAYINIZ 

Başa dön tuşu