Bakü’deki COP 29’un En Büyük Mağlubu: Siyonist Rejim

Rasthaber – Son yıllarda yeni kurulan ulus-devletler, büyük uluslararası
etkinliklere ev sahipliği yaparak hem uluslararası alanda meşruiyet kazanmaya
hem de kendi iç siyasi atmosferlerinde kabul görmeye çalışıyorlar.
Azerbaycan Cumhuriyeti ve Bakü şehri, “COP 29”
Dünya Zirvesi’ne ev sahipliği yaparken, dünya çevresel sorunlar ve doğanın yok
edilmesinin yanı sıra, Doğu Akdeniz’de insanlığın yok edilişine de tanıklık
ediyor. NATO ve diğer Batılı ülkelerin desteğini alan, donanımlı Siyonist rejim
ordusu, en küçük bir etik “kırmızı çizgi”ye uymaksızın Gazze’de
soykırım yapmakta ve Lübnan’da geniş çaplı Müslüman katliamına girişmektedir.
Böyle bir ortamda, Siyonist rejimin başkanı Isaac Herzog’un adı, bu
uluslararası zirveye davet edilenler arasında görülüyor! Ancak güvenlik
nedenleriyle Herzog’un ziyaretinin iptal edildiğine dair haberler de
yayımlandı. Bu analiz raporunda, Azerbaycan Cumhuriyeti’nde düzenlenen
“COP 29” toplantısının “metin ve perde arkası”na
odaklanacağız.
“COP 29” Nedir ve Hangi Hedefleri Gütmektedir?
Birleşmiş Milletler İklim Değişikliği Hakkında 29. Yıllık
Konferansı, “COP 29” adıyla 11-22 Kasım 2024 tarihleri arasında
Azerbaycan’ın başkenti Bakü’de düzenleniyor. Bu etkinlik, iklim değişikliğiyle
mücadelede uluslararası iş birliği için büyük bir fırsat olarak
değerlendiriliyor ve ana odak noktası, gelişmekte olan ülkelerin iklim
krizleriyle etkin mücadele edebilmeleri için finansman yöntemlerinin ele
alınması olacaktır.
Azerbaycan ekonomisi, iklim değişikliğini tetikleyen sera
gazlarının ana kaynağı olan fosil yakıtlara ciddi şekilde bağımlıdır ve bu
ülkenin zirveye başkanlık etmesi, fosil yakıtlara olan bağımlılığın azaltılması
için hızlı ve çok taraflı politikaların uygulanmasında bir engel teşkil
edebilir. Bu durum, uluslararası toplumun ve diğer devletlerin, uygun
tedbirlerle bu zorluğu bir fırsata dönüştürerek diyalog ve somut kararlar
alması için özel bir dikkat göstermesini gerektirmektedir. Dünya, COP 29
zirvesinde kayda değer ilerlemelere ihtiyaç duymaktadır; çünkü iklim
değişikliği konusunda mevcut eylemler, ülkelerin taahhütleri ve bilimsel
topluluğun vurguladıklarıyla çok büyük bir mesafeye sahiptir.
Bu konferansın ev sahibi, bir kurul tarafından
belirlenmektedir. Azerbaycan Cumhuriyeti ise özellikle Orta Avrupa ülkeleriyle
yaptığı diplomatik temaslar sayesinde bu konferansa ev sahipliği yapma hakkını
elde etmiştir. Bu konferans, çevre konularında alınması gereken tedbirlerin
gözden geçirilmesi ve karara bağlanması açısından uzmanlık düzeyinde ve
katılımcı sayısı bakımından oldukça önemli bir etkinlik olarak
değerlendirilmektedir. Ancak, siyasi anlamda jeopolitik meseleler üzerinde
belirleyici bir etkisi bulunmayacaktır.
Bununla birlikte, bu durum ev sahibi ülkelerin uluslararası
platformu kendi çıkarları doğrultusunda kullanamayacağı anlamına gelmez.
Örneğin, Bakü, bu zirveyi fırsat bilerek Fransa’yı, Ermenistan’a verdiği destek
ve Azerbaycan’ın ülke sınırları dışındaki topraklarında halkın katledildiği
yönündeki suçlamalar nedeniyle eleştirmiştir.
Ayrıca bu konferansta, sera gazı emisyonlarının azaltılması,
hava sıcaklığındaki artışı önlemek için ortak çabalar ve benzeri konular gibi
büyük ölçekli hedefler, toplantıya katılan ülkelerin gündeminde yer almaktadır.
Şu ana kadar 2050 ve 2100 hedefleri dikkate alınmıştır. Konferansta, ülkelerden
sera gazı emisyonlarının azaltılması, temiz enerji üretimine yatırım yapılması
ve fosil yakıt tüketiminin azaltılması yönünde olumlu adımlar atmaları talep
edilmektedir.
Bu konferans, su, doğa, gıda, karbon azaltımı ve iklim
değişikliğine uyum gibi beş anahtar alana odaklanmaktadır.
Bu toplantının ilan edilen hedeflerinin ötesinde, Azerbaycan
Cumhuriyeti, bu uluslararası etkinliği düzenleyerek “ulusal marka” ve
“yumuşak gücünü” uluslararası kamuoyunda ve küresel sistemde
güçlendirmeyi amaçlamaktadır. Örneğin, Bakü’ye göre, bu toplantının
“Chatham House” veya “Atlantik Konseyi” gibi prestijli
kuruluşlarda yankı bulması, Bakü’nün Batı ve Avrupa ülkelerinin iklim
programlarıyla uyumlu ülkeler arasında itibarını artırmasına yol açmıştır.
Bunun yanı sıra, Aliyev bu uluslararası etkinliğe ev
sahipliği yaparak Erivan’a şu mesajı vermektedir: Mevcut koşullarda, Brüksel
enerjiye olan ihtiyacı nedeniyle Bakü’nün stratejik müttefiki haline gelmiştir
ve Erivan, Güney Kafkasya bölgesindeki bazı toprak taleplerine karşı koymak
için Hristiyan müttefiklerinden özel bir destek bekleyemez.
Siyonist Rejim: Çevrenin En Büyük Düşmanı
Siyonist rejim, mevcut propagandasında kendisini dünya
genelinde çevre koruma ve su yönetimi konusunda aktif bir aktör olarak
göstermeye çalışmaktadır. Ancak bu aldatıcı ve gösterişli propagandanın
ötesinde, Tel Aviv’in Filistinlilere karşı tutumu, yalnızca onların çevresini
koruma adına hiçbir adım atmamakla kalmamış, doğrudan bu bölgedeki insan yaşamını
da hedef almıştır.
Filistinli Mültecilere Yardım ve Çalışma Ajansı (UNRWA),
Haziran 2024’e kadar yaptığı tahminlerde, Gazze Şeridi’ndeki su ve kanalizasyon
tesisleri ile altyapının %67’sinin savaş nedeniyle ya tamamen yıkıldığını ya da
ciddi şekilde zarar gördüğünü belirtmiştir. Gazze’deki savaş, her üç günde bir
su ve kanalizasyon altyapısına ait beş tesise ciddi hasar vermiştir. Savaş
öncesine kıyasla Gazze Şeridi’ndeki mevcut su miktarı, toplam su kaynaklarının
sadece %10 ila %20’si kadar kalmıştır.
Bu durum, bölgedeki yaşam koşullarını daha da kötüleştirmiş
ve Filistin halkı için büyük bir insani kriz yaratmıştır.
Siyonist rejim ordusu, bu adaletsiz savaşta Filistinlilere
karşı “susuzluk” silahını bir araç olarak kullanmaktadır. Oxfam, bu
eylemi “savaş suçu” olarak sınıflandırmıştır. İsrail ordusu, Gazze
Şeridi’nde kalan su santrallerini çalıştırmak için gereken yakıtın girişini
engellemeye devam etmektedir. Gazze Şeridi’nde kişi başına düşen su miktarı
savaş süresince %94 oranında azalmıştır. Su ve elektrik altyapısının yıkılması,
yedek parça ve yakıt girişine uygulanan kısıtlamalar, su üretiminin %84
oranında azalmasına yol açmıştır. Su kuyularının %88’i ve su arıtma
tesislerinin %100’ü ya zarar görmüş ya da ciddi şekilde tahrip edilmiştir.
Bu koşullarda, temel soru şudur: Neden Siyonist rejim
liderlerinin isimleri bu toplantının davetlileri arasında yer aldı ve Müslüman
bir ülke olan Bakü, bu etkinliğin ev sahibi olarak, gezegenin en büyük doğa
düşmanını boykot etmeyi talep etmedi?
Herzog’un Ateşler Diyarına Seyahati Başarısızlıkla
Sonuçlandı
Bakü’de düzenlenen COP 29 Dünya Konferansı’nın beşinci
gününün son saatlerinde, İbrani medyası, Siyonist rejim lideri Isaac Herzog’un
bu konferansa katılmak üzere Azerbaycan Cumhuriyeti’ne yapacağı ziyaretin iptal
edildiğini duyurdu. Görünüşe göre, Herzog’un yokluğunun sebebi güvenlik
endişeleri olarak açıklandı. Daha önce medyada, Herzog’un 100 kişilik bir
heyetin başında Bakü’ye giderek Gazze ve Lübnan’daki savaşın ortasında Siyonist
rejim lehine büyük bir propaganda gösterisi düzenlemeyi planladığı
belirtilmişti. Ancak bu girişim başarıya ulaşmadı.
Herzog’un COP 29 toplantısına katılıp katılmaması
etrafındaki tartışmalar burada bitmedi. İsrail’in çevre bahanesiyle
uluslararası bir toplantıda işlediği suçları aklamaya çalışmasına yönelik
tepkiler sosyal medyada daha da arttı. Bu durum, Siyonist rejimin Bakü’deki
varlığını boykot etmeyi amaçlayan küresel bir kampanyanın başlatılmasına yol
açtı.
Ayrıca, Bakü Havalimanı’nda bir bomba düzeneğinin etkisiz
hale getirildiğine dair haberler, dünyanın dört bir yanında düzenlenen
protestolar, bu toplantının yan etkinliklerinde yaşanan olaylar arasında yer
aldı. Bunlar arasında Şii din adamı Siyavuş Hüseyinov ve çevre aktivisti Kamran
Memmedli’nin gözaltına alınması gibi olaylar da bulunuyor. Bu gelişmeler,
sonunda, Azerbaycan ile ilgili haberlerde güvenilir bir medya organının, İsrail
heyetine toplantılara tamamen gizli bir şekilde ve dikkat çekmeden
katılmalarının söylendiğini, ayrıca sokaklarda ve kamuya açık alanlarda
dolaşmaktan kaçınmaları gerektiğini yazmasına neden oldu.
COP 29 zirvesinde Siyonist rejimin katılımını boykot eden
küresel bir kampanya ilan edilmeden önce, “Bakü Siyonist Zirvesine
Hayır” adlı bir sivil kampanya, bir internet sitesinde başlatıldı ve kısa
sürede on binlerce imza toplayarak farklı medya organlarında yankı buldu. Bu
boykot kampanyası kapsamında, yaklaşık 30 sivil toplum kuruluşu ortak bir
bildiri yayımlayarak Siyonist rejimin kınanmasını ve COP 29 zirvesinden men
edilmesini talep etti.
Ayrıca Herzog’un, Bakü’deki toplantıya katılımının hemen
ardından Azerbaycan Cumhurbaşkanı’nın babasının doğum yıldönümü vesilesiyle
Haydar Aliyev Kültür Merkezi’nde, İtalyan heykeltıraş Lorenzo Quinn’in yaptığı
“Çıplak Kadın” heykelinin açılışını yapması planlanıyordu. Ancak Bakü
halkı, kültür merkezine girerek heykeli açılış öncesinde parçaladı.
Azerbaycan halkının, Siyonistlerin yıllardır Bakü’de
bulunmasından ve işgalci İsrail rejiminin Müslümanları katletmesinden duyduğu
rahatsızlık, Herzog’un Azerbaycan’daki Şii topraklarına seyahatinden
vazgeçmesine neden oldu. Halk protestoları, Azerbaycan hükümetinin son savaşta
ölen İsrailliler ve esirler anısına bir sergi düzenlediği ve Herzog’un Bakü
ziyaretinden sonra bu serginin ikinci haftasında açılışı yapacağı ortaya
çıktığında zirveye ulaştı.
Bu gelişmelerin ardından, kendisini “Azerbaycan
Gençleri” olarak adlandıran ve İsrail ile ilişkileri eleştiren bilinmeyen
bir grup ortaya çıktı. Bu grup, Azerbaycan’da hiçbir İsraillinin can
güvenliğinin olmadığını ve önümüzdeki günlerde her şeyin mümkün olabileceğini
ifade etti.
Daha önce Bakü, Şii ve İran yanlısı aktivistleri
tutuklayarak Güney Kafkasya’da Tel Aviv’in politikalarına hizmet etmeye
çalışmıştı. Ancak son gelişmeler, Azerbaycan halkının Siyonist karşıtlığının ve
İslam Devrimi’nin özgürlükçü fikirleriyle uyumunun toplumun kalbinde köklü bir
yer edindiğini göstermektedir.
Sonuç
Son yıllarda, yeni kurulmuş ulus-devletler, örneğin
Azerbaycan Cumhuriyeti ve Birleşik Arap Emirlikleri, büyük uluslararası
etkinliklere ev sahipliği yaparak uluslararası meşruiyet kazanmayı ve aynı
zamanda iç siyasi atmosferlerinde bir ölçüde kabul görmeyi amaçlamaktadır.
Diğer bir ifadeyle, Bakü ve Dubai için Expo fuarları veya iklim değişikliği
konferansları gibi etkinlikler, uluslararası sistemde ulusal markalarını
güçlendirmek için uygun bir fırsat sunmaktadır.
Dikkat çekici bir nokta, Siyonist rejimin de bu ülkelerde
düzenlenen her etkinlikte fırsatı değerlendirerek, uluslararası meşruiyet elde
etme ve dünya ülkeleriyle ilişkiler kurma çabası içinde olmasıdır. Herzog’un
toplantıya katılamaması, ister kamuoyundaki öfke, ister İsrail
Cumhurbaşkanı’nın uçağının Türkiye’nin hava sahasından geçişine izin
verilmemesi nedeniyle olsun, yalnızca bir anlama gelir: Gazze ve Lübnan’daki
soykırımın devam etmesine karşı Müslümanların artan öfkesi.
Birçok uzman, Siyonist rejimin organize suçlarına dikkat
çekerek, bu suçların küresel toplumda ve dünya halklarının gözünde bu rejimin
daha da izole olmasına neden olduğunu savunmaktadır/mehr