Selçuk Şahin Polat: Kürt açılımı, ulus devlet ve CHP

“Emekçi sınıfların haklı mücadelesinde, CHP’yi sermayenin partisi diyerek ret edenler, diğer yanda devrimci bir parti gibi görerek de umutlananlar bulunmaktadır.”

“Terörsüz Türkiye” projesi için gündeme gelen Meclisteki “Milli Dayanışma, Kardeşlik ve Demokrasi Komisyonu’na katılma-katılmama ve de CHP üzerinden yürütülen tartışmalar neredeyse herkesin konusu olmuş durumda. Ayrıca Mecliste ki komisyonun kuruluş amacı da belli olmuştur: sanırım PKK’li tutuklu veya dağdaki gerillalara yasal güvence sağlanması! Yani hala Kürt ulusuna bir şey yok!

Bahçeli-Erdoğan ve Apo’nun gündeme getirdiği Kürt açılımı projesinin tehlikesini ve derinliğini fark etmeyenlerin bu tür bir avuç suda fırtına kopartmaları, aslında bize toplumun sınıfsal ve siyasi inanılmaz fotoğrafını veriyor.

CHP ve diğer partilere ve de üretilen projelere ancak sınıfsal açıdan bakabildiğimizde, burjuva yorumcuların aksine, bu düşünce ve davranışların arka planını görebilme şansını elde edebileceğimizi umuyorum. Örneğin bu projeyi ele alanların çizelgesine baktığımızda ilginç sonuçlara ulaşıyoruz:

a-) ‘Proje emperyalistlerin bir tasarrufudur’ diyen iki kesim bulunuyor. Birbirine zıt bu iki kesimden biri Marxistler, diğerleri de faşistler. b-) Yine Kürt seçmen gücüyle Mecliste olan ve de kendilerine Kürt demokrat ve Marxist diyenlerin, Ulusların Kendi Kaderini Tayin Hakkını ağızlarına bile almadıklarını görüyoruz. c-) Sosyalistlerin bir kısmı projenin peşinden giderken, bir kısmı da ırkçıların etkisi altında kalarak politika üretiyorlar. d-) En ilginç tavırlar da CHP’den devrimci bir parti gibi beklentiye girenler ve ya umutlananlardan geliyor.

ABD ve müttefikleri Çoklu Üniter Devlet politikalarının gereği olarak, Orta Doğu’da ki Tekçi Üniter Devletlerin yerine, ezilen halklara güya özgürlük vereceklermişçesine, kendilerine İsrail gibi itaat edecek devletçikler kurmak istiyorlar. Zaten Irak, Mısır, Lübnan ve Suriye bu politika gereği yıkıldı! Geriye Türkiye ve İran kaldı. İran’ın dönüşmesi bir savaş konusu fakat Türkiye’nin sabırla değişmesi için denemeler yapıyorlar. Çünkü derinliği olmasa da Cumhuriyetçiliğin ciddi bir direnişi mevcut!

Sonuçta emperyalistlerin ülkemizdeki bu projesine başlıca dört (4) temel yaklaşım mevcut. Bu dört kesimin aralarındaki ilişki ve bağlantıları kısaca ele alarak tablonun çok farklı boyutlarını açığa çıkartabilir ve ezilenlerin politik taktiklerini sergileyebiliriz diye düşünüyorum.

1- İlk kesim, emperyalistlerin yıllar öncesinden planladığı ve bunun için Apo’nun da hazırlandığı ve buna güncel olarak Bahçeli’nin de katıldığı “Terörsüz Türkiye” projesini savunanlardan oluşuyor. Bu projenin iki önemli ayağı bulunmaktadır. Birincisi, bölgedeki Kürt güçleridir. Ve bu güç, İran’da ki PJAK dâhil tamamen ABD’nin kontrolü altında. Emperyalistlere bağlı olacak olan bu güç, bölgede Kürtler için devlet veya devletçiklerin oluşması anlamına geliyor. İkinci önemli ayak, RTE’nin iktidarını devam ettirebilmesi ve bunu da Osmanlı tipi bir devlet yapısıyla sürdürebilmesini sağlamaktır. Onun içindir ki Kürtler, PKK tasfiye edilip, Erdoğan’ın Başkan yardımcısı APO veya bir başka Kürt lider aracılığıyla denetim altına alınmak isteniyor. APO DEM heyetine yaptığı açıklamada ne demişti hatırlayalım: ” Ayrı ulus-devlet, federasyon, idari özerklik ve kültüralist çözümler, tarihsel toplum sosyolojisine cevap olamamaktadır”. Peki, cevap olan nedir?: Apo’ya özgürlük ve başkan yardımcılığı!

2- İkincisini; Tekçi Üniter Devlet anlayışına yani Türk-İslam sentezine biat edenlerin oluşturduğu ve de Ulusların Kendi Kaderini Tayin Hakkı’nı tanımayan ve bu nedenle de Kürt ulusunun bırakın haklarına, varlıklarına bile karşı çıkan ve kendilerine ulusalcı diyen ırkçılar oluşturmaktadır. Bu görüşün etkisiyle yorum yapan, bu eğilimi antiemperyalist sanan ve kendilerine solcu diyenlerin varlığına özellikle dikkatinizi çekerim. Bunların en popüler liderleri geçmişten Enver ve Talat, Hitler, Mussolini ve Güney Afrika’nın Beyazlarından (İngiliz ve Hollandalı) oluşan ve Apartheid (ayrılma) politikasını uygulayan faşistleridir. Ülkemizde bunlar, Ermeni-Rum-Kürt vb. halkların katliamını savunan Türkiye Cumhuriyet devlet aklının en radikal kesimidir. Bunların antiemperyalist anlayışları da tıpkı Hitler’in “sosyalistliği” gibidir. Marxistlerle bunları karıştıranlar, sanırım zalimlerden etkilenen şaşkın ördekler olsa gerek!

3- Üçüncü görüşü; soruna proletarya ve ezilenlerin penceresinden ve de UKKTH’nin temel ilkeleri çerçevesinden bakan enternasyonal komünistler oluşturmaktadır. Bu görüşü, ülkemizde bir avuç devrimci dışında savunan kimse kalmamıştır. Çünkü onlar zamanla asılarak, katledilerek, işkence, baskı ve terörle susturularak etkisiz kılındılar. Zaten bu nedenle, kendine sosyalist diyenler, gericilerin ve ya ırkçıların etkisi dışına çıkamadıkları ve UKTH’yi yani Kürt ulusunun kendi kaderine kendisinin karar vermesini savunamadıkları için çözümü zalimlere bırakmışlardır.

4- Dördüncü tavır ise, özel şartlardan dolayı CHP’den gelmektedir. Bu tavrı ve CHP’yi aşağıda özel olarak ele alarak, ondan neler beklemeli ve beklememeli sorusuna da cevap verebileceğimizi umuyorum.

CHP

Emekçi sınıfların haklı mücadelesinde, CHP’yi sermayenin partisi diyerek ret edenler, diğer yanda devrimci bir parti gibi görerek de umutlananlar bulunmaktadır. Bu tespitimizi doğrulayan birçok gelişme ve faktör devrimci mücadele içinde saklı bulunuyor zaten. Fakat CHP’ye karşı izlenecek tavrı belirleyen temel bir faktör de parti kitlesi ile CHP merkezinin bir ve aynı olmadığı gerçeğidir. CHP tabanının ezici bir çoğunluğunun laik, modern, ilerici kesimlerden oluştuğunu görüyoruz. Merkez ise devletçi, UKTH’ye karşı, emekçilerin değil sermayenin çıkarlarını önceleyen bir siyasi yapıdır. Bu ayrımı yaparak CHP’ye karşı doğru taktik geliştirebiliriz ancak.

CHP burjuva sınıfın içinden gelmektedir. Fakat üyesi olduğu Sosyalist Enternasyonal’deki partiler ise aksine işçi sınıfı içinden gelen partilerden oluşmaktadır. Her iki kesimin de ortak noktası, emperyalist sistemin yarattığı yıkımı daha insancıl boyutlarda sürdürmekten ibarettir. Yoksa yıkıma karşı durmak değil! Bu açıdan CHP’yi analiz ettiğimizde; onun tarihi bagajında komünistlere, uluslara baskı ve şiddetin ve feodal güçlerle kardeşliğin yükü mevcut. Fakat aynı zamanda Osmanlı devletini yıkarak bir devrime imza atarak modern yaşam ve cumhuriyetin kurucusu olarak, tüm tutarsızlıkları ve anti demokratik içeriklerine rağmen bugün milyonlarca insanın bir umudu olarak varlığını sürdürebilmektedir. Bu yüzeysel ve antidemokratik Türkiye gerçeğine yani Ulus Devletimize göz atmamız gerekiyor.

HANGİ ULUS DEVLET?

Uluslar, Avrupa’da burjuva devrimlerin ürünü olarak ortaya çıkmıştır. Burjuvaziyi demokratik yapan, kitlelerin çıkarlarını gözeten bir tavrı taşıdıkları değil, feodalizmin karanlığına karşı, çıkarları gereği aydınlığı savunmuş olmalarındandır. Burjuvazi gelişen sınıf mücadelesi karşında giderek feodalizmle iş birliğine girerek devrimci rolünü kaybetmiştir. Bu nedenle iki türden ulus devletleri çıkmıştır ortaya: birinciler demokratik, diğerleri de anti demokratik uluslar. Burjuva devrimini yapamayan emperyalist ülkeler (Almanya-İtalya-İspanya, Portekiz vb.) Üniter devleti faşizm noktasına taşırlarken, burjuva devrimini yapan ülkeler de (İngiltere-Fransa-İskandinav ülkeler-İsviçre vb.) ulus devleti Çoklu Üniter Devlet, Türkçesiyle söylersek modern ümmetçi bir toplum haline getirmişlerdir. Bu nedenle ABD ve Batı ülkelerde; emekçilerin ve ulusların onlara biat ettiği bir toplumsal bir yapı mevcuttur: Tıpkı İsrail vb. ülkeler gibi! İşte Kürt ulusunun APO’ya, dolayısıyla da ABD’ye biat etmesi istenmektedir.

CHP’nin durumu ise biraz daha farklı bir yol izlemektedir. Fakat yürüdükleri bu farklı yolun, emperyalistlerin yukarıda izah ettiğim ana caddesine çıkmak zorunda olduğunu bilmemiz gerekiyor. CHP’de tüm muktedirler gibi ikili bir karakteri taşımaktadır. Yani bir yanıyla biçimsel de olsa cumhuriyetin kurucusu, ama diğer yanda feodalizmin ideolojisi dini gericiliğin de koruyucusu. Bu nedenle 1920’ler de “gerekirse Bolşevik oluruz” demişler, fakat gerektiğinde de komünistleri katletmekte de tereddüt etmemişlerdir. Yine, Kürtlerle Kurtuluş savaşını başarıya ulaştırmışlar fakat gerektiğinde de onları kıyıp atmışlardır. Aynı şekilde bir başka zamanda ve liderleri Ecevit vasıtasıyla içerdeki komünistleri hapisten çıkarmışlar, ama 25 yıl sonra onları cezaevlerinde kimyasal silahlarla imha etmişlerdir. Evet, işte bu nedenle; emperyalistler bu ikilemi çok iyi takip ettikleri için ülkenin Osmanlı tipi olmasını ve Cumhuriyetin daha da budanmasını planlayabilmişlerdir. Özetle; Kürt Açılım Projesi sadece bu amaçla gündeme gelmiştir. Gerisi sadece lafı güzaf!

CHP’yi, tüm bu gerçeklere rağmen basit bir analizle değerlendiremeyiz. Bunun için iki haklı nedenimiz mevcut! Birincisi; CHP, son aşamada emperyalist kampın bir aparatı fakat devreye sokulan ve dayatılan modern ümmetçi projeye de karşı durmaktadır. Ayrıca bu projeye karşı olmasının tarihsel ve siyasi nedenleri mevcut! Mesela, Ulus Devletin yani Tekçi Üniter devletin kurucusu olarak, ümmetçi çözümden yana olması siyaseten mümkün değil. Ayrıca, iktidar mücadelesinde son 50 yıldır ilk defa atağa geçmiş ve rakibi RTE’nin politikasına karşı çıkarak örgütünü birinci sıraya oturtmuştur. Dahası İmamoğlu dâhil kadrolarına yapılan saldırılar karşısında mücadeleyi yükseltmekten başka bir yolu da yoktur. Bugün CHP’ye yapılan operasyonlar, esas olarak Erdoğan’ın yeniden seçilebilmesi için uygulanan bir taktikten başka bir şey değil. Zaten bu nedenle yani projenin bir parçası olması nedeniyle, CHP’li başkanların tutuklamaları için Trump’tan izin alınmıştır. Fakat ters teperek bumerang etkisi yaratmıştır ki bu da ayrı bir konu!

İkinci nedenimiz; CHP’nin bu mücadelesi, İmamoğlu çıktığında veya belli tavizler aldığında önemli ölçüde eski hızını kaybedecektir. Fakat RTE rejiminden kurtulma, artık sadece CHP’nin değil toplumun isteği haline geldiği için, CHP’nin yeni yönetimi de bu mücadeleyi daha geri biçimde de olsa sürdürmek zorunda kalacaktır. İşte devrimcilerin varlığı bu aşamada önemli olmaktadır: kitleden kopmadan mücadelenin tavsamasına ve emekçilerin çıkarlarının korunmasına öncülük etmek esas görev olarak ortaya çıkacaktır.

Bu nedenle zalimlerden demokratik hak ve özgürlük talebinde bulunanlar, Ümmetçi-Osmanlı projesini savunanlarla değil, CHP’nin mücadelesine destek verenlerle birlikte olurlarsa eğer, belki tam demokrasiye değil ama bir musibetten kurtulmanın onuruna ulaşabileceklerdir.

Başa dön tuşu