Rablerine icabet edenlere daha güzeli vardır…

RABLERİNE İCABET ETMEYENLER İSE, YERYÜZÜNDEKİLERİN TÜMÜ VE BUNUNLA BİRLİKTE BİR KATI DAHA ONLARIN OLSA MUTLAKA KURTULMAK İÇİN BUNU FİDYE OLARAK VERİRLERDİ.
RAD SURESİ
لِلَّذ۪ينَ اسْتَجَابُوا لِرَبِّهِمُ الْحُسْنٰىۜ وَالَّذ۪ينَ لَمْ يَسْتَج۪يبُوا لَهُ لَوْ اَنَّ لَهُمْ مَا فِي الْاَرْضِ جَم۪يعًا وَمِثْلَهُ مَعَهُ لَافْتَدَوْا بِه۪ۜ اُو۬لٰٓئِكَ لَهُمْ سُٓوءُ الْحِسَابِۙ وَمَأْوٰيهُمْ جَهَنَّمُۜ وَبِئْسَ الْمِهَادُ۟ ﴿١٨﴾
18- Rablerine icabet edenlere daha güzeli vardır. O’na icabet etmeyenler ise, yeryüzündekileri tümü ve bununla birlikte bir katı daha onların olsa mutlaka (kurtulmak için) bunu fidye olarak verirlerdi. Sorgulamanın en kötüsü onlar içindir. Onların barınma yerleri cehennemdir, ne kötü bir yaratıktır o!..
Bu ayet şunu gösterir: Müşrikler öylesine acıklı bir azap içinde olacaklar ki kurtulmak için her şeylerini vermekten tereddüt etmeyeceklerdir.
“İşte hesapları kötü (ağır) olanlar bunlardır”: Onlar kötü amellerinin tüm sonuçlarına katlanmak zorunda kalacaklardır. Hiç bir günah, hiçbir hata kısaca hiçbir şey unutulmayacak hiç bir kötülük cezasız kalmayacaktır.
Kur’an’dan Allah’a isyan edenlerin sıkı bir hesaba maruz kalacaklarını öğreniyoruz; buna karşılık inananlar ve Rabb’lerine itaat edenlerin hesapları “hafif” olacaktır. Sadakatleri dikkate alınarak, davaları yumuşak bir edayla yürütülecek ve genelde yaptığı iyilikler hesaba katılarak, kusurlarının çoğu affedilecektir. Bu, Rasülullah’ın (s.a) bir Hadis-i Şerifiyle daha da açıklığa kavuşmuştur. Hz.Aişe rivayet ediyor: “Dedim ki: Ey Allah’ın Rasulü! Kur’an’da korkutucu bir ayet var: Kim bir kötülük yaparsa cezasını görür. (Maide 123). Allah Resulü cevap verdi: Ey Aişe, Allah’ın mümin ve itaatkar kullarının hesabını nasıl kolay göreceğini bilmiyor musun? Bu dünyada başına gelen musibet bir diken batması bile olsa Allah tarafından günahlarının o veya bu kısmına kefaret olarak kabul edilecektir. Ahiret’te herhangi bir günahın hesabını vermeğe çağrılan herkes onun karşılığını görecektir. Bunun üzerine Hz.Aişe sordu: Şu halde “Amel defteri sağ tarafından verilenler kolay bir hesap verecekler” (İnşikak: 7-8) ayetindeki kolay hesaptan kasıt bu olmalı. Allah Rasulü şöyle cevap verdi: Bu ayet, yalnızca onların tüm amellerinin yani – iyi ve kötü tüm davranışlarının – Allah’ın huzuruna takdim edileceğine işaret etmektedir; yoksa tüm amellerinin hesabını vermek üzere çağrılan bir kimse tamamen helak edilecektir.
TEFHİMUL KURAN
Rab’lerinin çağrısına uyanlar için, Hüsnâ vardır. Allah’ın çağrısına, Allah’ın vahyine icabet demek vahyi tanımak, okumak, öğrenmek ve gereğini yerine getirmek demektir. Vahyi tanıyıp ona sarılmak ve hayatı onunla düzenlemek demektir. Öyleyse unutmayalım ki dâvete icabet dâvete kulak vermeyi, indirileni bilmeyi, tanımayı gerektirir. Bilmek ve tanımak da okumayı ve ondan haberdar olmayı gerektirir.
Şimdi söyleyin bakalım: Kitaplarını tanımayan, kitaplarından habersiz bir hayat yaşayan müslümanlar nasıl diyecekler bunu? Ya Rabbi! Biz kitabını işittik ve onunla amel ettik. Ya Rabbi biz senin dâvetini duyduk, anladık ve gereğini yerine getirdik. Bizden istediğin kulluğu kavradık ve o yola girdik. Biz bize düşeni yaptık onun için sen de ya Rabbi bize mağfiret et! Bizim elimizde olmayarak işlediklerimiz konusunda bize mağfiret buyur! Nasıl diyeceğiz bunu? Bunu demeye hakkımız olacak mı yâni?
Öyleyse önce bir işiteceğiz kitabı, önce bir kulak vereceğiz Allah’ın dâvetine, önce bir okuyacağız, tanıyacağız Allah’ın kitabını ve sonra itaat edeceğiz onlara, samimiyetle onları uygulamaya çalışacağız, bunu yaparken de ufak tefek kusurlarımız olmuşsa o zaman da ya Rabbi sen bizi bağışla diyeceğiz. İşte böyle yaptığımız zaman Allah diyor ki en güzel mükâfat vardır, Allah’ın fazl u keremi ve cennet vardır.
Ama Allah’ın dâvetine icabet etmeyenler, Allah’ın dâvetine kulak vermeyenler, kitaptan habersiz bir hayat yaşayanlar, sanki Allah’tan kendilerine hiçbir dâvet, hiçbir mesaj gelmemiş gibi davrananlar gelince, yeryüzünde olan her şey onların olda ve hattâ bunun bir katı daha onların olsa, cehennemden kurtulmak için mutlaka hepsini fidye olarak verirlerdi.
Rabbimiz Âl-i İmrân sûresinde şöyle buyurur.
“Doğrusu inkâr edip, inkârcı olarak ölenlerin hiç birinden, yeryüzünü dolduracak kadar altını fidye vermiş olsa bile, bu kabul edilmeyecektir. İşte elem verici azap onlaradır, onların hiç yardımcıları da yoktur.” (Âl-i İmrân 91)
BASAİRUL KUR’AN